Your email was sent successfully. Check your inbox.

An error occurred while sending the email. Please try again.

Proceed reservation?

Export
Filter
  • Turkish  (9)
Type of Material
Type of Publication
Consortium
Language
  • Turkish  (9)
  • 1
    UID:
    (DE-602)kobvindex_ZLB03429085
    Format: 1 DVD (110 Min.) , Tonformat: DD/5.1 Surround ; DD/2.0 stereo , 1 Beil. , Bildformat: 1:2.35 Cinemascope
    Series Statement: Imaj DVD Gold Collection : [DVD-Video]
    Content: Winner of the Best Film and FIPRESCI prizes at the Istanbul International Film Festival, Reha Erdem s Times and Winds is a film bewitched by the rhythms of everyday life (The Village Voice) that packs a poetic-spiritual punch way beyond its placid surface (Variety). Laying bare forbidden yearnings, dawning sexuality, and oedipal rage, it tells the story of three pre-adolescent friends coming of age in a remote Turkish mountain village. Young teen Omer (Özkan Özen) contemplates the unthinkable as he bitterly struggles under the loveless emotional yoke of his scornful Muslim cleric father. Yakup (Ali Bey Kayali), Omer s best friend, obsesses over a beautiful schoolteacher. Yildiz (Elit Iscan) recoils from burgeoning womanhood, and from the sordid carnal realities she has grown too old to ignore. Blessed with painterly wide-screen visuals, Estonian composer Arvo Part s sublime music score, and phenomenally surefooted performances from an astonishingly adept young cast, Times and Winds contrasts a parochial society s unending chain of cruelty with the pagan natural world s eternal and sensual beauty. Wise in its depiction of the cycle of life, and unblinking in its exploration of fate s capricious malice and childhood s discontent, Times and Winds vision of people in thrall to religious ritual and living at the mercy of nature may be poetic, but it is no idyll (The New York Times).
    Note: Ländercode: 0 , Orig.: Türkei, 2006 , Türk., mit engl, und franz. Untertiteln
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 2
    UID:
    (DE-627)180377682X
    Content: Acinetobacter baumannii, ventilatör ilişkili pnömoni ve kateter ilişkili bakteriyemi gibi ciddi nozokomiyal enfeksiyonlara neden olabilen, önemli bir fırsatçı patojendir. Bu bakterinin biyofilm oluşturma özelliği gibi virülans faktörleri ve son yıllarda hızla artan antibiyotik direnci, patogeneze katkı sağlayarak, enfeksiyonların tedavisini zorlaştırmaktadır. Farklı ülkelerde yürütülen çok sayıda araştırma, çoklu ilaç dirençli A.baumannii izolatlarının artışına ve bu izolatlarda biyofilm üretim kapasitesinin de yüksek olduğuna işaret etmektedir. Bu açıdan, antibakteriyel ve antibiyofilm etkinliğe sahip ilaç veya ilaç kombinasyonlarına yönelik araştırmalar değer kazanmaktadır. Ayrıca, tedavi başarısızlıklarında önemli bir rolü olan biyofilm oluşumunun hızlı ve doğru bir şekilde belirlenmesi, enfeksiyonlarla mücadele açısından kritik bir öneme sahiptir. Çalışmamızda, tigesiklin (TGC), n-asetilsistein (NAS) ve asetilsalisilik asit (ASA) gibi çeşitli ilaç moleküllerinin, klinik A. baumannii izolatlarının biyofilm yapısı üzerine etkilerinin, konvansiyonel ve gerçek zamanlı hücre analizi (Real Time Cell Analyses-RTCA) yöntemleri ile incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, incelenen etken maddelerin A. baumannii suşlarında biyofilm ile ilişkili bazı genlerin ekspresyon seviyelerine etkisi de araştırılmıştır. Ege Üniversitesi Hastanesi'nden izole edilen ve klonal olarak ilişkisiz 22 A.baumanni izolatının biyofilm oluşturma kapasiteleri öncelikle spektrofotometrik mikroplak-kristal viyole yöntemi ile belirlendi. Güçlü biyofilm üreticisi olduğu belirlenen altı temsilci kökenin biyofilm oluşturma kapasiteleri RTCA yöntemi ile de araştırıldı ve elde edilen sonuçların konvansiyonel yöntem ile uyumlu olduğu saptandı. RTCA yöntemi ile 8-10 saat içinde güçlü biyofilm üreticisi kökenler ile zayıf üretici ve negatif kontroller arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Tigesiklin, NAS ve ASA moleküllerinin tek başlarına ve kombine halde, kökenlerin biyofilm oluşumu ve olgun biyofilmleri üzerine etkileri her iki yöntemle de değerlendirildi ve sub-MİK konsantrasyonlarda TGC+NAS ve TGC+ASA kombinasyonlarının sinerjik etkili olduğu tespit edildi. İncelenen etken maddelerin A. baumannii kökenlerinin biyofilm oluşumu üzerine etkilerini saptamak açısından konvansiyonel ve RTCA yöntemleri paralel sonuçlar verirken, olgun biyofilm üzerine etkilerin değerlendirilmesinde RTCA yöntemi ile herhangi bir etki belirlenemedi. Temsilci A.baumannii kökenlerinde biyofilm oluşumu ile ilişkilendirilen bazı virülans genlerinin (bap, adeG, csuE, ompA) varlığı polimeraz zincir reaksiyonu ile araştırıldı. Altı kökenin tamamında csuE ve ompA genleri tespit edilirken, ikişer kökende bap ve adeG gen varlığı gözlendi. Fenotipik yöntemlerle sinerjik etkili olduğu saptanan ilaç kombinasyonlarının, bazı suşlarda csuE ve bap gen ekpresyon seviyelerinde düşüşe neden olduğu kantitatif gerçek zamanlı ters transkriptaz kantitatif polimeraz reaksiyonu (RT-qPCR) ile saptandı. Bildiğimiz kadarıyla, A. baumannii kökenlerinde çeşitli ilaç moleküllerinin biyofilm yapısı üzerine etkilerinin RTCA yöntemi ile ilk olarak değerlendirildiği çalışmamızda, genel olarak konvansiyonel yöntem ile uyumlu sonuçlar alınmış, sub-MİK konsantrasyonlarda sinerjik etkili kombinasyonlar saptanmıştır. Ayrıca, incelenen etken maddelerin A. baumannii biyofilmi üzerinde görülen fenotipik etkilerinin, biyofilm ilişkili bazı genlerinin ekspresyon seviyelerindeki azalmaya bağlı olabileceği de ortaya konmuştur. RTCA yöntemi biyofilm üreticisi kökenleri saptamada hızı ve tekrar edilebilirliği ile öne çıkarken, etken maddelerin olgun biyofilm üzerine etkilerinin değerlendirilmesi için uygun gözükmemektedir. ; Acinetobacter baumannii is an important opportunistic pathogen that can cause serious nosocomial infections such as ventilator-associated pneumonia and catheter-associated bacteremia. Virulence factors such as biofilm formation and the rapidly increasing antibiotic resistance in recent years contribute to the pathogenesis of this bacterium and making it difficult to treat infections. Many studies conducted in different countries point to an increased prevalence of multidrug-resistant A.baumannii isolates and a high biofilm production capacity in these isolates. In this respect, research on drugs or drug combinations with antibacterial and anti-biofilm activity gains importance. Furthermore, the rapid and accurate identification of biofilm formation, which plays an important role in treatment failures, is critical to combating infections. We aimed to investigate the effects of various drug molecules such as tigecycline (TGC), n-acetylcysteine (NAS) and acetylsalicylic acid (ASA) on the biofilms of clinical A. baumannii isolates by conventional and real time cell analysis (RTCA) methods. In addition, the effect of the examined active substances on the expression levels of some biofilm-related genes in A. baumannii strains was also analyzed. Biofilm formation capacities of 22 clonally unrelated A.baumanni strains isolated from Ege University Hospital, were first determined by spectrophotometric microplate-crystal violet method. The biofilm formation properties of six representative strains identified as strong biofilm producers were also investigated by the RTCA method and the results were found to be compatible with the conventional method. Statistically significant differences were found between strong biofilm producer strains and weak producer and negative controls within 8-10 hours by RTCA method. The effects of tigecycline, NAS and ASA molecules alone and in combination on the biofilm formation and mature biofilms of the strains were evaluated by both methods and TGC + NAS and TGC + ASA combinations were found to be synergistic at sub-MIC concentrations. Conventional and RTCA methods gave parallel results in determining the effects of the examined drug molecules on the biofilm formation of A. baumannii strains. However, no effect was detected by RTCA method in evaluating the activities of same molecules on mature biofilms. The presence of some virulence genes (bap, adeG, csuE, ompA) associated with biofilm formation was investigated by PCR in representative A.baumannii strains. CsuE and ompA genes were detected in all six strains, while bap and adeG genes were observed in two strains. Exposure to drug combinations that were found to be synergistic by phenotypic methods, was found to cause a decrease in csuE and bap gene expression levels in some strains by quantitative real-time reverse transcriptase polymerase reaction (RT-qPCR). To the best of our knowledge, the effects of various drug molecules on the biofilm structure of A. baumannii strains were evaluated by RTCA method for the first time in this study. In general, concordant results with conventional method and RTCA were obtained, and synergistic drug combinations were found at sub-MIC concentrations. Furthermore, it has been shown that the phenotypic effects of the drug combinations studied on A. baumannii biofilms may be due to the decrease in expression levels of some biofilm related genes. While the RTCA method stands out with its speed and reproducibility in detecting biofilm-producing strains, it does not seem to be suitable for evaluating the effects of active substances on mature biofilms.
    Note: Dissertation Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü 2019
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 3
    UID:
    (DE-627)1835906834
    Format: 1 Online-Ressource (22 p)
    Content: Turkish Abstract: Tahminleme turizmde düzenlemelerin yapılmasında büyük öneme sahiptir ve turizm politikalarının olusturulmasında önemli analitik bir araçtır. Bu çalısmada Türkiye'ye 1986-2007 yılları arasında gelen yabancı turist sayıları kullanılarak 2008-2010 yıllarına ait tahminleme yapılması amaçlanmaktadır. Bu çalısmada uzun dönemli yabancı ziyaretçi sayısının tahmini için yapay sinir ağlarının kullanılabilirliği ve geleneksel zaman serisi analizi yöntemleri ve Box-Jenkins yönteminin kullanımı ile elde edilen sonuçların Yapay sinir ağları kullanılarak elde edilen sonuçlarla karsılastırılması amaçlanmıstır. Uygun yöntemin bulunması için Zaman Serilerinin istatistiksel ve teorik alt yapısından yararlanılmıs, hata analizleri ve klasik zaman serileri testleri kullanılmıstır. Box-Jenkins modellerinden en iyisinin seçiminde Akaike ve Swartchz kriterleri dikkate alınmıstır. Üstel düzgünlestirme ve Box-Jenkins Modelleri zaman serileri tahminlerinde sıklıkla kullanılan iki yöntemdir. Sinir Ağları ise bilgisayar biliminden destek alan yapay zeka tekniğidir
    Content: English Abstract: Forecasting plays a major role in tourism planning and it is an essential analytical tool in tourism policy. This paper focuses on forecasting methods to forecast international tourism arrivals to Turkey for 2008-2010 based on data period 1986-2007. The study focuses mainly on the applicability of artificial neural network (ANN) model for forecasting number of foreign visitors in long term and comparing the ANN’s results with the Traditional Time Series Analysis and Box Jenkins’ model solutions. Time Series statistical theory and methods are used to select an adequate technique, based on residual analysis and classical Time Series test for model adequation. Akaike and Swartchz criteria are used to select the best estimated option in Box-Jenkins Models. Exponential smoothing and Box-Jenkins Models are two commonly used statistical time series forecasting techniques. Neural Networks, is an artificial intelligence technique derived from computer science
    Note: In: Istanbul University, Business Economy Institute Journal of Management, Vol: 62, February 2009, pp: 62-83 , Nach Informationen von SSRN wurde die ursprüngliche Fassung des Dokuments February 18, 2009 erstellt
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 4
    Book
    Book
    İstanbul, Turkey :Pan Yayıncılık,
    UID:
    (DE-602)kobvindex_INT0003918
    Format: 492 pages : , illustrations (some colour), maps ; , 20 cm.
    Edition: [2nd edition, reprint]
    ISBN: 9786054518005 , 6054518003
    Uniform Title: Strolling through Istanbul : the classic guide to the city.
    Content: MACHINE-GENERATED SUMMARY NOTE (English edition): "This classic guide to Istanbul by Hilary Summer-Boyd and John Freely - the 'best travel guide to Istanbul' ("The Times"), 'a guide book that reads like a novel' ("New York Times") - is here, for the first time since its original publication thirty-seven years ago, published in a completely revised and updated new edition. Taking the reader on foot through this captivating city - European City of Culture 2010 - the authors describe the historic monuments and sites of what was once Constantinople and the capital in turn of the Byzantine and Ottoman Empires, in the context of the great living city. Woven throughout are vivid anecdotes, secret histories, hidden gems and every major place of interest the traveler will want to see. Practical and informative, readable and vividly described, this is the definitive guide to and story of Istanbul, by those who know it best."
    Note: INDEX NOTE: includes index. , MACHINE-GENERATED CONTENTS NOTE (English edition): List of maps and plans -- List of plates -- Notes on Turkish words and spelling -- Turkish spelling -- Acknowledgements -- Preface to the revised edition -- Preface to the first edition -- The View from the Bridge -- From the Galata Bridge to Haghia Sophia -- Haghia Sophia -- Topkapi Sarayi -- Through the Outer Gardens of the Saray -- Around the Blue Mosque -- From Haghia Sophia to Beyazit Square -- Through the Markets and Bazaars -- Around Beyazit and Sehzadebasi -- The Suleymaniye -- From the Galata Bridge to Sehzadebasi -- Around the Mosque of the Conqueror -- The Fifth and Sixth Hills -- Kariye Camii -- Along the Golden Horn -- The Seventh Hill -- Along the Land Walls -- Up the Golden Horn to Eyüp -- Üsküdar and the Princes' Islands -- Pera and Galata -- The Lower Bosphorus' European Shore -- The Bosphorus - A last stroll -- Appendices : Byzantine Emperors ; Ottoman Sultans ; Notes on Byzantine Architectural Forms ; Notes on Ottoman Architectural Forms ; Sinan's Extant Works in Istanbul -- Indexes. , LANGUAGE NOTE: translation from the English language edition: Strolling through Istanbul : the classic guide to the city. Revised and updated edition. London, UK : Tauris Parke, 2010.
    Language: Turkish
    Keywords: Guidebooks
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 5
    UID:
    (DE-627)1803499001
    Content: Bu çalışmada, Echinacea angustifolia, E. pallida ve E. purpurea türlerinin verim ve kalite özellikleri üzerine farklı hasat zamanları ve bitki sıklıklarının etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Tarla çalışmaları her tür için Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Araştırma ve Uygulama Çiftliği arazisinde 2012 ve 2013 yıllarında yürütülmüştür. Araştırmada, E. angustifolia türü için ortalama yeşil herba verimi 143.4 ve 328.4 kg/da, ortalama drog herba verimi 68.08 ve 142.73 kg/da, ortalama drog yaprak verimi 17.32 ve 41.19 kg/da, ortalama drog çiçek verimi 20.29 ve 41.86 kg/da, taze kök verimi ortalama 299.8 kg/da ve drog kök verimi ortalama 138.5 kg/da olarak saptanmıştır. E. pallida türünde ise ortalama yeşil herba verimi 409.05 kg/da, ortalama drog herba verimi 130.71 kg/da, ortalama drog yaprak verimi 41.45 kg/da, ortalama drog çiçek verimi 48.26 kg/da, taze kök verimi ortalama 577.4 kg/da ve drog kök verimi ortalama 272.64 kg/da olarak belirlenmiştir. E. purpurea türünde ortalama yeşil herba verimi 372.4 ve 1854.6 kg/da, ortalama drog herba verimi 106.8 ve 441.6 kg/da, ortalama drog yaprak verimi 28.64 ve 151.61 kg/da, ortalama drog çiçek verimi 57.15 ve 186.6 kg/da, taze kök verimi ortalama 994.2 kg/da ve drog kök verimi 469.3 kg/da olarak bulunmuştur. Çimlenme çalışmasında, sürekli aydınlıkta 15oC ve 25 oC; 20-30 oC (8 saat karanlık ve 16 aydınlık) koşullarında E. angustifolia türünde etilenin 500 ppm'lik dozunda, E. pallida türünde ise giberellik asidin 300 ppm'inde ve E. purpurea türü için ise KN03'ün %1.5'luk konsantrasyonunda en iyi çimlenme sonucuna ulaşılmıştır. Aydın ekolojik koşulları için en uygun türün E. purpurea olduğu belirlenmiştir. Echinacea angustifolia ve E. pallida türlerinde ise yüksek verim alınamadığı, bitkilerin çoğunda adaptasyon sorunu yaşandığı belirlenmiştir. This study was aimed to determine the effect of densities and different harvesting times to yield and quality characteristics of Echinacea angustifolia, E. pallida and E. purpurea species. Field experiments were laid out in randomized complete block design under a split plot arrangement, with three replications in Adnan Menderes University, Faculty of Agriculture, Research and Practice farm in 2012 and 2013. In the study, it was calculated those mean green herbage yield 143.4 and 328.4 kg/da, the mean drug herbage yield of 68.08 and 142.73 kg/da, the mean drug leaf yield 17.32 and 41.19 kg/da, the mean drug flower yield 20.29 and 41.86 kg/da, the mean fresh root yield of 299.8 kg/da and mean drug root yield 138.5 kg/da for E. angustifolia species. At E. pallida species, the mean green herbage yield 409.05 kg/da, the mean drug herb yield 130.71 kg/da, the mean drug leaf yield 41.45 kg/da, the mean drug flower yield 48.26 kg/da, mean fresh root yield 577.4 kg/da and the mean drug root yield of 272.64 kg/da. At E. purpurea species on mean in green herbage yield 372.4 and 1854.6 kg/da, the mean drug herb yield 106.8 and 441.6 kg/da, the mean drug leaf yield 28.64 and 151.61 kg/da, the mean drug flower yield 57.15 and 186.6 kg/da, the mean fresh root yield 994.2 kg/da and drugs of root yield 469.3 kg/da. On germination studies, the best germination results were achieved at continuous light 15°C and 25°C and 20-30°C (8 h dark and 16 h light), 500 ppm ethylene in E. angustifolia species and 300 ppm gibberellic acid in E. pallida species and the KN03 with 1.5% concentration on E. purpurea species. Most suitable species was E. purpurea at Aydın ecological conditions. Also it has been determined that E. angustifolia and E. pallida species have low yields and have adaptation problems.
    Note: Dissertation Adnan Menderes Üniversitesi 2014
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 6
    UID:
    (DE-627)1802637095
    Content: Bu çalışmada hidroflorik asitle korneal yanık oluşturulmuş tavşanlarda, antioksidan ve antinflamatuvar etkinliği iyi olarak bilinen Dimetilsülfoksit (DMSO) ile Nonsteroid antiinflamatuvar olan indometazin?in tek başına ve kombine kullanımlarının, korneal iyileşme üzerine olan etkinliklerinin araştırılması amaçlandı. Araştırmada toplam 72 adet erkek Yeni Zelanda tavşanı kullanıldı. Tavşanlar, her bir grupta 18 tavşan olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Gruplar 2, 7 ve 14. günlerde alınacak örnekler dikkate alınarak her birinde 6 tavşan bulunacak şekilde alt gruplara ayrıldı. Genel anesteziye alınan tavşanların sağ gözlerine 0.05 ml % 2?lik hidroflorik asit 60 sn süreyle uygulandıktan sonra gözler 500 ml % 0,9?luk serum fizyolojik ile yıkandı. Tedavi amacıyla D grubuna günde 4 defa 4?er damla % 40?lık DMSO uygulanırken, İ grubuna günde 4 defa 4?er damla % 0,1?lik indometazin uygulandı. Dİ grubuna DMSO ve İndometazin kombine olarak D ve İ gruplarında uygulanan dozlarda uygulanırken K grubuna kontrol amacıyla herhangi bir tedavi uygulanmadı. Klinik muayeneler yanık sonrası 1, 2, 7 ve 14. günlerde yapıldı. Tavşanlar, histopatolojik incelemeler için 2, 7 ve 14 günlük tedavi dönemleri sonunda ötenazi edildi. Tedavi etkinlikleri klinik (korneal saydamlık, konjunktival damar durumu, konjunktivitis, korneal erozyon alanı ve göz içi basıncı) ve histopatolojik olarak (yangısal hücre infiltrasyonu, vaskülarizasyon, stromal kalınlık, reepitelizasyon, prolifere hücre nükleer antijen (PCNA), apoptozis ve indüklenebilir nitrik oksit sentetaz (iNOS)) değerlendirildi. Klinik değerlendirmeler neticesinde D grubu hem 7. günde hem de 14. günde istatistiki olarak en iyi grup olurken, herhangi bir tedavinin uygulanmadığı K grubunun, D grubundan sonra klinik olarak en iyi grup olduğu saptandı. Bu iki grubun aksine İ ve Dİ gruplarında 14. güne doğru klinik belirtilerde azalmalar meydana gelmesine rağmen tam bir iyileşme gözlenmedi. Histopatolojik değerlendirmelere göre ise 14 günlük tedavi sonunda en iyi grubun D grubu olduğu gözlendi. Gruplarda D grubunda 5/6 denekte reepitelizasyon sağlanırken, K grubunda 2/6 denekte reepitelizasyonun sağlandığı buna karşılık, diğer iki grubun ise hiçbir deneğinde repitelizasyonun tam olarak gerçekleşmediği saptandı. Sonuç olarak % 40?lık dimetilsülfoksitin korneal hidroflorik asit yanığının tedavisinde reepitelizasyonu yeterli düzeyde sağladığı düşünülürken, % 0,1?lik indometazin?in hem tek başına hem de dimetilsülfoksit ile kombine kullanımında yeterli derecede reepitelizasyonu sağlamadığı, var olan yangıyı daha da şiddetlendirdiği kanısına varıldı. ; The aim of this study was to investigate the effect of indomethacin, as nonsteroid anti-inflammatory, and dimethyl sulfoxide as antioxidant and anti-inflammatory drugs on the healing of corneal burns induced with hydrofluoric acid (HF) in rabbits. 72 male New Zealand rabbits were used in study. Right eyes were burned by instillation of 0.05 ml of 2% HF acid for 60 seconds under general anesthesia, followed by irrigation with 500 cc normal saline. Rabbits were divided into four different groups each having 18 rabbits. The right eyes of the rabbits in Group 1 as D were instilled 4 drops of 40% DMSO four times per day, in Group 2 as I were instilled 4 drops of 0,1% indomethacin four times per day; in Group 3 as DI were instilled the same amount of dose for DMSO and indomethacin together as in groups D and I. No therapeutic agent was instilled in Group 4 as C which was kept as the control. The groups were divided into three subgroups according to the duration of treatment for 2, 7 and 14 days. The eyes were clinically examined immediately after the chemical burning and at the follow up periods of days 1, 2, 7 and 14. The animals were euthanatized at the end of the treatment periods, and the eyes were processed for histopathological examination. Treatment efficacies were evaluated as clinical (corneal haziness, conjunctival status, conjunctivitis, corneal erosion area and intra ocular pressure) and histopathological (inflammatory cell infiltration, vascularization, stromal thickness, reepithelization, proliferating cell nuclear antigen (PCNA), apoptosis, and inducible nitric oxide synthases (iNOS)). According to the clinical findings at days 7 and 14, the group D was the best among other groups. On the other hand, group K was better than groups I and DI. Although improvement was seen clinically in the groups I and DI, no complete healing was observed. Histopathological findings revealed that, the group D was better at day 14 compared to other groups. As a result, while 40% dimethylsulfoxide efficiently ensured reepithelization on the corneal hydrofluoric acid burns, 0,1% indomethacin both alone and along with DMSO did not and actually it was thought to exacerbate the inflammation. ; Bu araştırma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından 10102019 proje numarası ile desteklenmiştir.
    Note: Dissertation Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü 2013
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 7
    UID:
    (DE-627)1803498730
    Content: Farklı olgunluk aşamalarında hasat edilen Hayward kivi meyveleri NA ve KA (%2 O2 ve%5 CO2 ) koşullarında muhafazaları sırasındaki fizyolojik, biyokimyasal ve bazı moleküler değişimler;özellikle etilen biyosentezi ilişkileri açısından araştırılmıştır. Bu amaçla, hasat kriteri olarak TSÇKMoranı dikkate alınmıştır. Buna göre birinci deneme yılında (2003-2004) TSÇKM oranları %4.5-5.5,%5.6-6.5, %6.6-7.5 ve 8.5-9.5 olacak şekilde; ikinci deneme yılında (2004-2005) ise, bir önceki seneelde edilen verilere göre %8.5-9.5 oranı çıkarılmış ve geriye kalan üç farklı aşamada TSÇKM oranları %4.5-5.5, %5.6-6.5 ve %6.6-7.5 olacak şekilde meyveler hasat edilmiştir. Bulgularımıza göre,meyve büyüme artışı sigmoid bir eğri göstermiştir. Derim sonrası izlenen solunum hızı sonuçlarınagöre Hayward kivi meyvesinin yavaş bir solunum hızına sahip olduğu belirlenmiştir. NAmuhafazasının 2. ayı sonunda meyve eti sertliği hızlı bir düşüş göstermiş, KA muhafazası bu düşüşhızını yavaşlatmıştır. Erken zamanda derilen I. ve II. derim meyvelerinde etilen üretim hızı geçzamanlarda derilen III. ve IV. derim meyvelerine göre muhafaza süresince daha düşük miktardaolmuş; meyve sertliği ise I. ve II. derim meyvelerinde daha yüksek bulunmuştur. KA ve NAmuhafazasının 1. ayı sonunda TSÇKM oranı hızlı bir artış göstermiş sonraki aylarda bu artışyavaşlamıştır. Her iki muhafaza sonunda da -a* (+kırmıı,- yeşil) meyve eti renk değişimi artışgösteririken b* (+sarı,-mavi) ve L(parlaklık) renk değerleri düşmüştür. ncelenen kaliteparametrelerine göre, KA muhafazası Hayward kivi çeşidinin etilenin üretim hızını azaltarak meyveolgunlaşmasını geciktirdiği belirlenmiştir. Özelikle 1. deneme yılında muhafazanın 1. ayı sonundaACC miktarında önemli bir miktar artış saptanmıştır. Gerek muhafaza süresi açısından en ideal derimolumunun belirlenmesi; gerek NA ve KA'nın farklı zamanlarda derilen meyvelerin etilenmekanizmasına etkisini belirlemek; gerekse etilen üretimine dönük sorumlu protein bantlarınıbelirlemek için SDS-PAGE yöntemi kullanılarak protein jel elektroforezi yapılmıştır. Analizsonucunda özellikle etilen üretiminden sorumlu olabilecek bantların varlığı tespit edilmiştir. Protein jelfotoğraflarından elde edilen görüntüler incelendiğinde farklı molekül ağırlığına sahip bir çok bandınvarlığı tespit edilmiştir. Özellikle, KA meyvelerinde hemen hemen hiç görüntülenemeyen ancak NAmeyvelerinde görüntülenen 38 kDa ağırlığındaki protein bandının etilen üretiminde rol alan ACCenziminden sorumlu olabileceği sonucuna varılmıştır.Bu çalışmada gerek etilen biyosentezi ve gerekse diğer kalite kriterleri dikkate alındığında TSÇKM mktarının %5.6-6.5 olduğu ikinci derim zamanının uzun süreli muhafaza için en idealderim olumunu verdiği ve KA'nın da en ideal muhafaza koşulu olduğu görülmüştür. ; Hayward" kiwifruits were picked at four different harvest times according to their total soluble solids (TSS) (%) of 4.5-5.5, 5.6-6.5, 6.6-7.5 and 9.5-10.5 in the first year (2003-2004). The same harvest criteria were used for the second year (2004-2005) of studies except last pick which was cancelled. The objective of this study was to evaluate the effects of NA and CA conditions (2% O2 + 5% CO2) during storage on fruit quality changes in kiwifruits by physical, biochemical and some molecular analyses. Fruit growth rate increased rapidly for the first 4-5 weeks then slowed down until harvest time. "Hayward" kiwifruits showed sigmoid curve during the growing period. Generally, respiration behavior of freshly harvested fruit showed slightly increase without maximum at 20oC. Results indicated that NA fruits softened faster during first 2 months of storage. This effect was reduced in CA storage. Fruits harvested early (I and II) showed less ethylene production compared to late harvested fruit (III. and IV). However, the fruit firmness were higher in early picks. TSS increased markedly during first 30 days of storage and remained almost costant thereafter in all treatments. The results also implied that CA storage reduced the rate of ethylene production compared with NA storage. Especially, in the end of first month ethylene production increased markedly in all picks under NA. -a*(+red,-green) value of kiwifruit flesh color increased but L (ligtness) and b*(+yellow,-blue) values deacreased with time in CA and NA storage. ACC synthesis increased sharply after 30 days of storage in all picks during first year of storage. Total protein profiles were determined using SDS-PAGE to evaluate the effects of CA and NA storage on ethylene biosynthesis mechanism and best harvest period for long storage and better quality. In CA and NA storage on differently harvested fruit, protein profiles showed that there were some differences in protein bands. Generally, CA fruit protein profiles showed that there were no any differences among fruits picked at different harvest times. However, NA stored fruits had a 38 kDa protein band which was responsible for ACC synthesis In conclusion, our data indicate that both ethylene biosynthesis and some quality parameters examined so far, TSS content of the second pick was found to be perfect for harvest maturity if it is between 5.6-6.5% for long storage under CA and NA. Fruits harvested at these values can be stored without important quality losses for 5 months under CA conditions.
    Note: Dissertation Uludağ Üniversitesi 2006
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 8
    UID:
    (DE-627)1828021571
    Content: Beşeri ve veteriner hekimlik alanında önemini koruyan bir problem olan yara iyileşmesi üzerine fitoterapötik ajanların etkinliğini gösteren çalışmalar incelendiğinde, Aloe vera freeze-drying yöntemi ile elde edilen tozdan taze olarak hazırlanan solüsyon formuna ilişkin spesifik bir çalışmaya rastlanmamıştır.Bu çalışmada, ratların sırt bölgesinde oluşturulan eksizyonel yaraların tedavisinde Aloe barbadensis Miller bitkisinden, freeze-dried yöntemi ile elde edilen toz ile hazırlanan farklı yoğunluklardaki solüsyonlar ile Aloe vera içeren ticari jel Carravet®'in etkilerinin klinik, histopatolojik, immunohistokimyasal ve biyomekanik yönlerden değerlendirilmesi, ayrıca birbirleri, kontrol ve Madecassol® grubu ile karşılaştırılması amaçlandı. Çalışmanın materyalini toplamda 80 adet, dişi, Sprague Dawley ırkı rat oluşturdu. Ratlar her grupta 8 denek olacak şekilde kontrol, Madecassol® pomad, Carravet® jel, %0,1, %0,25, %0,5 ve %1, %2,5, %5 ve yoğunlukta taze hazırlanmış Aloe vera solüsyon grubu olmak üzere 10 gruba ayrıldı. Ratların sırt bölgesinde skapula gerisinde, dorsal orta hattın sağ ve sol tarafında 2x2 cm ebatlı tam kalınlıkta eksizyonel yara oluşturuldu. Tüm gruplarda deneklerin hem sağ, hem de sol taraftaki yaralarına 21 gün boyunca günlük olarak topikal tedavi uygulandı ve yaralar her gün kontrol edildi. Sağ taraftaki yara alanlarının 7., 14. ve 21. günlerde asetat film üzerine çizimleri yapılarak, iyileşmemiş yara alanları ölçüldü. Tüm denekler için granülasyon dokusunun ilk oluştuğu zaman, yaranın granülasyon dokusu ile tamamen dolduğu ve yaraların tamamen kapandığı zamanlar kaydedildi. Sol taraftaki yaralardan ise 6 mm çaplı punch biyopsi iğneleri ile yine 7., 14. ve 21. günlerde biyopsi örnekleri alındı. Alınan örneklerin yarısı histopatolojik ve immunohistokimyasal inceleme için hazırlandı ve hematoksilen-eozin boyama sonrası mikroskobik incelemeler gerçekleştirildi. Örneklerin diğer yarısı ise ticari olarak temin edilen rat-spesifik VEGF ve TGF-β1 ELISA kitleri ile serolojik inceleme için kullanıldı. Biyomekaniksel değerlendirmeler çalışmanın sonlandığı 21. günde, tüm deneklerin sırt bölgesinden alınan deri örneklerine germe işlemi uygulayan test cihazında yapıldı. İstatistiksel olarak gruplar arası karşılaştırmalar Kruskal Wallis, ikili karşılaştırmalar Dunn-Bonferroni testi ile yapıldı. Grup içi karşılaştırmalarda Friedman, ikili karşılaştırmalar için ise Wilcoxon testi yapıldı. Değişkenler arasındaki ilişkiler Spearman sıra korelasyon katsayısı ile incelendi.Günlük yara bakımı esnasındaki gözlemlerde gruplar arasında granülasyon dokusunun ilk oluştuğu, yara alanının granülasyon dokusu ile tamamen dolduğu ve yaraların tamamen kapandığı zamanlarda anlamlı fark bulundu. İlk granülasyon dokusu görülme zamanı %0,1 Aloe vera grubunda, Madecassol® ve %0,25 Aloe vera gruplarına göre daha geç; granülasyon dokusu ile dolma zamanları %1; %2,5; %5 ve Aloe vera gruplarında kontrol, Madecassol® ve Carravet® gruplarına göre daha erken; tam kapanmanın olduğu zaman ise %1 Aloe vera grubunda kontrol grubuna göre daha erken idi. Planimetri ölçümlerinde ise gruplar arasında iyileşmemiş yara alanları bakımından 7. günde %5'lik Aloe vera grubu %0,1; %0,25; %0,5 ve %1 Aloe vera gruplarına göre ve %2,5'lik Aloe vera grubu %0,5'lik Aloe vera grubuna göre daha büyüktü. Gruplar arasında 14. gün değerlerinde %1'lik Aloe vera grubu diğer tüm gruplara göre daha az yara alanına sahip olmasına rağmen, ikili karşılaştırmalarda işlem etkisi anlamlı farklılık oluşturacak kadar çok değildi ve 21. günde ise gruplar arasında istatistiki olarak anlamlı farklılık bulunamadı. Histopatolojik ve immunohistokimyasal analizlerde kontrol grubu ile Aloe vera grupları arasında anlamlı fark belirlendi. Serolojik değerlendirmede TGF-β1 seviyeleri 7. günden 21. güne doğru gruplar bazında incelendiğinde sadece kontrol grubunda azalma görüldü. Carravet® grubunda hafif düzeyde bir yükselme görülürken, Aloe vera solüsyon gruplarından %0,25 ve % 10 yoğunluktaki gruplardakiVIIseviyelerde yükselmeler tespit edildi. Yine aynı şekilde gruplar bazında VEGF seviyeleri incelendiğinde kontrol, Madecassol® ve Carravet® gruplarında artış görüldü. İyileşme sürecinin 21. gününde ise Madecassol®, %2,5 ve Aloe vera solüsyon gruplarındaki VEGF seviyelerinin diğer gruplara kıyasla belirgin derecede yüksek olduğu görüldü. AyrıcaTGF-β1'in iyileşmemiş yara alanı ile arasında 14. gün değerlendirmesinde negatif, total iyileşme yüzdesi ile pozitif korelasyon saptandı. Damar sayısı toplamı ile arasında 7. ve 14.günde negatif, nötrofil skoru ile arasında ise 7. günde pozitif korelasyon saptandı. Biyomekaniksel ölçümlerde ise yüksek yoğunluktaki (-Grup 10) Aloe vera grubunun doku uzama yüzdesinin diğer gruplara kıyasla daha büyük olduğu bulundu. Sonuç olarak yara iyileşmesindeki süreci hızlandırmada Aloe vera solüsyon formunun jelformuna göre daha etkili olduğu, özellikle de tam kapanma zamanı en kısa sürede olan %1yoğunluktaki Aloe vera solüsyon dozunun potansiyel bir yara iyileşmesi ajanı olabileceğikanısına varıldı. Ayrıca Aloe vera solüsyon formunun, antiinflamatuvar etkisinin de oldukça yüksek olduğu, anjiyogenezisi hızlandırdığı, VEGF ve TGF-β1 gibi büyüme faktörlerinin indüklenmesi ve stimülasyonunda etkin rol oynadığı, yüksek yoğunluktaki Aloe vera'nın kollajen oluşumunu destekleyerek yara kapanmasını takiben oluşan yeni dokunun uzama yüzdesi üzerinde daha etkili olduğu belirlendi. Bu tez çalışmasından elde edilen verilerışığında, yara iyileşmesi alanında Aloe vera solüsyon formunu içeren yeni ticari ürünlerin ortaya çıkarılacağını düşünmekteyiz. ; Several studies have been performed to investigate the effectiveness of phytotherapeutic agents on wound healing in human and veterinary medicine. However, to the best of our knowledge, there are no studies performed about the wound healing property of the freshly prepared solution form of Aloe vera. Excisional wounds were created on the dorsum of rats and freshly prepared (from the freeze-dried powder form) solution of Aloe barbadensis Miller were applied at different concentrations to investigate the plant's wound healing properties by using clinical, histopathological, immunohistochemical, and biomechanical parameters. The study also aimed to compare the wound healing properties of Aloe vera with the commercial gel Carravet® (containing Aloe vera) and Madecassol® pomade. Eighty female, Sprague Dawley rats were divided into 10 groups of 8 animals each as control, Madecassol® pomade, Carravet® gel, and different concentrations (0.1%, 0.25%, 0.5%, 1%, 2.5%, 5%, and 10%) of freshly prepared Aloe vera solution. A skin excision was made by removing a 2x2 cm full-thickness piece of the skin from both right and left sides of the dorsal midline, behind the scapula of the rats. All drugs were applied topically to both right and left wounds of the subjects daily for 21 days and wounds were observed on a daily basis. The unhealed wound areas were measured by pressing sterile acetate films on the wounds and drawing the wound margins on the 7th, 14th, and 21st days. For all subjects, the times that granulation tissue was first observed, the wound was completelly filled with granulation tissue, and the wounds were completely closed were recorded. Biopsy samples were taken from the wounds on the left side by using 6 mm diameter punch biopsy needles on the 7th, 14th, and 21st days. Half of the samples were prepared for histopathological (hematoxylin-eosin staining) and immunohistochemical examinations. The other half was used for measurement of the rat VEGF and rat TGF-β1 by using commercial ELISA kits. Biomechanical evaluations were performed in a stretching device by using the skin samples taken from the backs of all subjects on the 21st day after ending the study. Comparisons among the groups were made by using the Kruskal Wallis test, and pairwise comparisons were made with the Dunn-Bonferroni test. Friedman test was used for in-group comparisons, and Wilcoxon test was used for pairwise comparisons. Relationships between variables were analyzed using the Spearman rank correlation coefficient. Significant differences were observed among the groups regarding the times that granulation tissue was first observed, the wound was completelly filled with granulation tissue, and the wounds were completely closed. The time first granulation tissue was observed was later in 0.1% Aloe vera group than in Madecassol® and 0.25% Aloe vera groups. Filling with granulation tissue occurred earlier in 1%, 2.5%, 5% and 10% Aloe vera groups than in the control, Madecassol® and Carravet® groups. Wounds in the 1% Aloe vera group closed earlier than in the control group. Planimetry measurements revealed that on the 7th day, 5% Aloe vera group had a larger uncovered wound area than the 0.1%, 0.25%, 0.5% and 1% Aloe vera groups and the 2.5% Aloe vera group had a larger uncovered area than in the 0.5% Aloe vera group. On day 14, although 1% Aloe vera group had a smaller wound area...
    Note: Dissertation Bursa Uludağ Üniversitesi 2022
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
  • 9
    UID:
    (DE-627)1803499060
    Content: Bu çalışmanın ilk aşamasında, hava ortamında bulunan poliaromatik hidrokarbon (PAH), poliklorlu bifenil (PCB) ve organoklorlu pestisit (OCP) bileşiklerinin tek bir analitik metot ile kromatografik teknikler kullanılarak kantitatif olarak tayini için metot optimizasyonu gerçekleştirilmiştir. İkinci aşamasında ise oluşturulan metot ile Konya kent atmosferinde gaz ve partikül fazında bulunan PAH, PCB ve OCP bileşikleri izlenmiştir. ii Partikül fazda bulunan bileşiklerin tespiti için en iyi ekstraksiyon verimi ultrasonik ekstraksiyon tekniğinin kullanımı ile 15 dakika sonikasyon süresince, 25 mL n-hekzan/petroleteri (1/1, v/v) solvent karışımının üç defa solvent ekstraksiyonu sonucunda elde edilmiştir. Gaz fazda bulunan bileşiklerin tespiti için ise sokshlet ekstraksiyon tekniğinin kullanımı ile 16 saat ekstraksiyon süresince, 150 mL dietileter/n-hekzan (1/9, v/v) solvent karışımının kullanımı sonucunda elde edilmiştir. GC analizlerinden önce numunede girişim yapan maddelerin uzaklaştırılması ve eş zamanlı olarak bileşik gruplarının fraksiyonlanarak ayrılması için 10 g %5 deaktif silika jel kolon kullanılmıştır. Bileşiklerin elüsyonu Fraksiyon1: 70 mL n-hekzan ve Fraksiyon2: 3x20 mL n-hekzan/etilasetat (1:1, v/v) ile gerçekleştirilmiştir. PAH ve PCB bileşiklerinin tespiti GC/MS sistemi ile OCP bileşiklerinin tespit ise GC/ ? -ECD sistemi ile yapılmıştır. Optimize metodun standart ve surrogate eklenmiş filtrelere uygulanması sonucunda geri kazanım verimleri PCB bileşikleri için ±2-4±3 aralığında (RSD0,05) görülmemiştir. Ağustos-2006 ve Mayıs-2007 tarihleri arasında Konya kent atmosferinde trafikten, sanayiden ve evsel ısınmadan kaynaklanan PAH, PCB ve OCP bileşiklerinin gaz ve partikül fazındaki konsantrasyonları, mevsimsel değişimi, meteorolojik parametreler ve diğer hava kirleticileri ile değişimi izlenmiştir. Ortalama PAH konsantrasyonu 30 ng/m3 ile 294 ng/m3 aralığında, PCB konsantrasyonu 0,04 ng/m3 ile 0,14 ng/m3 aralığında, OCP konsantrasyonu 0,81 ng/m3 ile 6,15 ng/m3 aralığında tespit edilmiştir. PAH, PCB ve OCP bileşiklerinin gaz fazında tespit edilen değerler toplam konsantrasyonunun sırasıyla -70, - iii 90, -70 oranındadır. Tüm bileşik grupları için gaz fazındaki konsantrasyon sıcaklık ile artarken, partikül fazındaki konsantrasyon ise azalmaktadır. Sıcaklık ile toplam PAH ve OCP konsantrasyonu arasında negatif, PCB konsantrasyonu arasında ise pozitif zayıf bir korelasyon görülmüştür. PM1.6, PM10, SO2 konsantrasyonu ile incelenen hedef bileşiklerin konsantrasyonları arasında iyi bir korelasyon gözlemlenmemiştir. ; In the first phase of the thesis an analytical method was developed in order to determine three groups of priority organic pollutants simultaneously such as polycyclic aromatic hydrocarbons (PAHs), polychlorinated biphenyls (PCBs) and organochlorine pesticides (OCPs) in atmosphere quantitatively by chromatographic techniques. In the second phase of the thesis, PAHs, PCBs and OCPs were monitored in gas and particle phases of the Konya City Atmosphere. ii In determining particle phase compounds, the best extraction efficiencies were obtained by ultrasonic extraction method using 25 mL of n-hexane/petroleum ether (1/1, v/v) solvent mixture three times for 15 minutes. For determining compounds in gas phase of air samples soxhlet extraction method was carried out for 16 hours with 150 mL diethyl ether/n-hexane (1/9, v/v) solvent mixture. 10 gram 5% deactivated silica gel column was used for cleaning up the interfering substances while simultaneously fractionation of target compounds prior to GC analyses. Elutions of compounds were carried out as follow: Fraction 1: 70 mL n-hexane, Fraction 2: 3 x 20 mL n-hexane/ethyl acetate (1/1, v/v). PAHs and PCBs compounds were determined with GC/MS systems while OCPs compounds were determined using GC/?-ECD system. Surrogate and standard spiked filters were analyzed after optimized method. Recovery were between 86%±2 and 104%±3 for PCBs with Relative Standard Deviation (RSD)〈 ±4, between 66%±6 and 94%±5 for PAHs with RSD〈±8, between 67%±5 and 120%±10 for OCPs with RSD〈10. Spiked PUF plugs were also analyzed following the optimized method. Recovery obtained from PUF plugs were between 94%±9 and 118%±8 for PCBs with RSD%±9 while the recovery chanced from 88%±1 to 120%±2 for PAHs with RSD〈±8. Recovery of OCPs compounds were between 65%±4 and 108%±6 with RSD〈±9. In order to determine the matrix effect on optimized method, air sampled filters and PUF plugs were spiked with standards and surrogate and analyzed according to the optimized method. Recovery of air sampled and spiked filters and PUF plugs were not statistically significantly different from the recoveries of non air sampled spiked filters and PUF plugs at 95% level. Gas phase and particle phase PAHs, PCBs and OCPs contents were analyzed in air samples taken from five different locations selected considering residential, industrial and trafficked areas between August 2006 and May 2007. Meteorological parameters, common air pollutants such as SO2 and particulate matters and seasonal changes of PAHs, PCBs and OCPs were evaluated. Mean PAHs concentrations were between 30 and 214 ng/m3 while mean PCBs and OCPs were between 0,04 and 0,14 ng/m3 and 0,81 and 6,15 ng/m3, respectively. Total concentration ratios found in gas phase were 64-70% for PAHs, 75-90% for PCBs and 45-70% for OCPs. With iii increase in temperature for all compounds concentration ratios in gas phase were increased while concentration ratios in particle phase decreased. There were negative correlation between temperature and PAHs and OCPs while there is a weak positive correlation between PCBs concentration and temperature. There is no good correlation observed between PM1,6, PM10, SO2 and investigated target compounds concentration.
    Note: Dissertation Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü 2007
    Language: Turkish
    Library Location Call Number Volume/Issue/Year Availability
    BibTip Others were also interested in ...
Close ⊗
This website uses cookies and the analysis tool Matomo. Further information can be found on the KOBV privacy pages